Ana Sayfa

Karlı bir sektör varmış...

Main Image

Birkaç zamandır herkesin yeni yeni ilgisini çekmeye başlayan ve üzerinde birkaç sektörel yazı yazılarak yorum yapılan, ancak benim birkaç yazımda özellikle değinmeye çalıştığım fakat bir türlü anlatmayı başaramadığım bir olgu var: otel yatırımlarının arz/talep dengesi üzerine oluşması gerektiği. Hemen hemen hepimizin bildiği bir fıkra vardır ; hani adam ölmüş yukarıda cennet-cehennem seçiminden önce dolaşıyormuş, cehennem tarafında bir sürü büyük derin çukur içinde ateş yanıyor ve insanlar çukurda ceza çekiyorlar, başlarında birer zebani kimse kaçmasın diye kargısıyla bekliyor, sadece bir çukurda nöbetçi zebani yok, adamın ilgisini çeker bu çukurda niye nöbetçi yok diye sorar, ha orası Türklerin çukuru , kaçıp kurtulmak isteyeni kendileri aşağı çekiyorlar zaten… cevabını alır.


Bizim durumumuz aynen budur, bizde hangi sektörden olursa olsun kar marjı düşen her sektör yatırımcısı yeni bir şey yaratmak yerine var olan ve para kazandığı varsayılan sektörlere yatırım yaparak para kazanma çabasına giriyor sonunda o kadar fazla arz yaratılıyor ki bu da sektörü el birliği ile para kazanamaz hale getiriyor, bunlara geçtiğimiz yıllar içinde oluşan en geçerli örnek Hastaneler, AVM ler vs vs , eh şimdi de sırada otelcilik sektörü var, işin kötüsü bu gidişata devlet de bir dur demiyor, diyemiyor veya bir planlama, kısıtlama getir(e)miyor. Örneğin devlet İstanbul’un şu ve şu bölgelerinde arz fazlası var yatırımlar şu, şu veya bu bölgelere yapılabilir veya şu bölgelerde artık 5 yıldızlı otel fazlası var yatırım yapılacaksa sadece 3 veya 4 yıldız olmalıdır gibisinden bir planlama, bir öneri, tavsiye de bulunabilir. Fakat bulunmuyor, bunun ceremesini emin olun ki hep beraber çekeceğiz, İstanbulda da fiyatlar belli 2-3 ay haricinde tıpkı Antalya da olduğu gibi dibe vuracak ve yatırımın geri dönüşüde o ölçülerde zor hale gelecek.


Biraz daha somut örneklerden gidersek aşağıda bulacağınız tablolarda STR verilerinden alınmış ve hem “Tarihi Yarım Ada” bölgesini hemde “Genel İstanbul” otellerini içeren verileri bulabilirsiniz, burada görülen rakkamlar ilk dört ayı içermekte ;

Karlısektor


Buna mukabil Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın verilerine göre ilk dört aydaki gelen yabancı sayısında 337.671 kişilik bir artış var (tabii kaç tanesi Suriyeli sığınmacıdır bilinmiyor).
Bu verilerdende görebileceğiniz üzere İstanbul da bir arz fazlası oluşmaya başlamış durumda bununla beraber bir ADR düşüklüğüde göze çarpıyor. Bu arz fazlasına bir örnek vermek gerekirse herhalde Basın Express yolu iyi bir örnek olacaktır, burada 2012 yılında toplam oda arzı 592 iken ve 2014 yılında toplam 3.457 odaya yükselmiştir, ancak işin daha da vahim yanı 2017 yılında bu rakkama 4.966 oda daha eklencek ve toplam 8.423 odaya varacak, ayrıca henüz kesinleşmeyen ve proje aşamasında bulunan yaklaşık 691 oda ile beraber sayı 9.114 ü bulacaktır. Ayrıntılarını bilemediğim birkaç proje daha olduğunu da göz önünde bulundurduğumuz takdirde sayı çoktan 10.000 oda seviyesini aşmış görünmektedir. Bu yatırımları yapanların bu otelleri doldurmak için bir planları var mıdır çok merak ediyorum. Yoksa “ben yapayım nasıl olsa dolar” yada “otel olunca mülk daha fazla ediyor olmazsa satarım” mantığıyla mı bu yatırımları yapmaktadırlar?


Bir yandan bu otellerin en güvendikleri noktalardan biri olan ve günümüzde rekor üzerine rekor kıran bir dolulukla çalışan Atatürk Havalimanının 2017 yılında 3. Havalimanının açılması ile birlikte bu bölgeye vereceği katkı ne kadar olacaktır sorusu zihinleri meşgul etmekte ve diğer yandan da talebi arttıracak olağanüstü bir faaliyet gözükmemektedir.
İstanbulun çeşitli bölgeleri için yukarıdaki gibi örnek verilebileceği aşikardır, konu sadece otel yatırımcılarını değil tüm sektörü ilgilendirmekte ve olası kötü senaryoda tüm çalışanların gelir düzeylerinin düşeceği, sektörün yan kuruluşlarınında bu arz/talep dengesizliğinden negatif yönde nasipleneceği şimdiden bellidir.


Peki ne yapmalıyız diye düşünmenin zamanıdır, bu soruya cevap verecek hem Turizm duayenleri hemde ekonomistler vardır ancak konunun sadece bir komplo teorisi olmadığının ve gerçekten tüm sektör için bir tehlike oluşturduğunun farkına varılması ve bu konuda çalışmaya başlanmalıdır, en azından bu sektörden ekmek yiyenlerin arz artışlarının iyi yönlendirilmesi için çaba sarfetmeleri gerekmektedir.